Eğitim emekçilerine yönelik baskı ve tehditlerin kabul edilemez olduğunu belirten Eğitim-İş, asıl yargılanması gerekenin eğitimdeki adaletsizlikler olduğunu vurguladı.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, sendikal haklarını kullanan eğitim emekçilerine yönelik yaptığı açıklamalar, eğitim camiasında tepkiyle karşılandı. Eğitim-İş Denizli 2 No’lu Şube Basın Yayın Sekreteri Ahmet Tülübaşlı, sendikal hakların Anayasa ile güvence altına alınmış temel demokratik haklar olduğunu hatırlatarak, “Eğitim emekçilerinin bu haklarını kullanması eğitimin aksatılması değil, daha nitelikli, adil ve bilimsel bir eğitim için mücadele etmektir” dedi.

Bakan Tekin’in, “Eylemlere katılanlara gerekli adli ve idari mekanizmaları işleterek hukuki sınırlar içerisinde gerekli yaptırımları uygulayacağız” şeklindeki ifadeleri, Eğitim-İş tarafından eğitim emekçilerine karşı bir cadı avı olarak değerlendirildi. Açıklamada, sendikal haklarını kullanan öğretmenleri disiplin cezaları ve yargı süreçleriyle tehdit etmenin, demokratik bir ülkede kabul edilemez olduğu vurgulandı.

Eğitim-İş, eğitimdeki temel sorunlara dikkat çekerek Bakan Tekin’e şu soruları yöneltti:

ÇEDES projesi kapsamında imam, vaiz, müftü gibi eğitimci olmayan kişilerin derslere girmesi eğitim hakkını ihlal etmiyor mu?

600 binden fazla çocuğun eğitim dışında kalması, eğitim hakkının gasp edilmesi anlamına gelmiyor mu?

MESEM adı altında 500 bin çocuk işçinin çalıştırılması, en büyük eğitim adaletsizliklerinden biri değil mi?

Okulların bütçesiz bırakılması, velileri eğitimin mali yükünü üstlenmek zorunda bırakmıyor mu?

Deprem bölgelerinde eğitime erişemeyen çocuklar için neden bir adım atılmıyor?

Ücretsiz okul yemeği projesinin uygulanmaması, öğrencilerin aç ve sağlıksız koşullarda eğitim almasına neden olmuyor mu?

Eğitim-İş, eğitim emekçilerinin mücadelesinin yalnızca kendi hakları için değil, tüm çocukların eğitim hakkı için verildiğini belirterek, “Demokratik haklarımızı savunmaya ve çocuklarımız için mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.